Tarımda İhracat Stratejisine Giriş
Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında Türkiye’nin ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak ve yakalanan ihracat ivmesinin devamını sağlayarak sürdürülebilir bir ekonomi için ihracat atılımını gerçekleştirebilmek üzere 2023 Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmış ve Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bu çabalara gönülden katkı sağlamak açısından tarımda geliştirilecek ihracat stratejisi üzerine acilen odaklanmamız gerektiğine inanıyorum.
Giriş niteliğinde olacak bu yazım ile odaklanmaya katkı sağlamak açısından herkesin bildiği bazı ansiklopedik bilgileri tekrarlayacağım. Bunu yaparken kimseye bir şeyler öğretmek gibi absürd bir amaç taşımadığımı, en derinde yerleşmiş olduğu için çoğu zaman gözden kaçmaya en yakın olabilen ana bilgilerin üzerini üfleyip tozları uçurmak olduğunu ifade etmek isterim.
İnsanoğlu hangi uygarlık düzeyinde yaşarsa yaşasın, ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması sorunu ile yaşam boyu uğraşmak zorundadır. Bu, yaşamın her anında değer üretmek ve değişmek (takas, mübadele) demektir.
Bir şeyin “değer”i, ona sahip olmaktan doğan tüm hak ve çıkarların toplamı olarak tanımlanabilir. Katma değer ise, bir mal veya hizmet ürününü oluşturan girdiler (emek, malzeme, donanım, know-how, yönetim, pazarlama gibi) içinde, pazarda nadir bulunan bir veya birkaç özelliğin bulunması nedeniyle, alıcıların benzerlerine göre daha yüksek fiyat ödemeye razı olmalarıdır.
Bu nedenle dış ticaretin en önemli bacağını oluşturan ihracat amaç değil araçtır. Amaç, toplumun ihtiyaçlarının optimum düzeyde karşılanmasıdır. Bu optimum noktaya gelebilmek için de “Rekabetçilik” düzeyinde ülkemiz istenilen seviyelerde değildir. Nitekim 2011 yılı için hazırlanan Küresel Rekabetçilik Endeksi’nde (Global Competitiveness Index) Türkiye 59. sırada yer almaktadır. Ucuz iş gücü ile rekabet edilseydi tüm Dünya, Afrika ülkelerinin malları ile dolup taşardı.
Katma değeri düşük ihracat bir ölümcül sarmaldır..
Son söyleyeceğimi baştan söylemem gerekirse: Salt ihracat artışı bir hedef olamaz. Düşük katma değerli ihracat, bir ülkenin çeşitli türde “değer”lerini, daha düşük “değer”ler karşılığında takas etmesi demektir. Bu sürekli olduğu takdirde ise ölümcül sonuçlar vermesi kaçınılmazdır. Gül yağı ihraç ederken, alıcı ülkelerin gülü işleyerek ürettikleri yüksek fiyatlı mamulleri –kozmetik ürünleri- ithal etmemiz gibi.
Elbette rakamlara baktığımızda ülkemiz son on yılda ihracatını yaklaşık 4.2 kat artırmıştır. Ülkemizde görülen hızlı büyümenin temelini ihracatta yaşanan olumlu gelişmeler sadece rakamsal anlamda kalmamış ülkemizin yurt dışındaki itibarını da artırmıştır. İhracat artışının bir diğer önemli yansıması ise ülkemizin yurt dışındaki tanıtımına yaptığı olumlu katkıdır. Yaşanan bu süreçte hem ihracatımız artmış hem de ülkemiz yurt dışında daha çok tanınan ve itibarı artan bir konuma geçmiştir. Elbette bunun bedeli de Tablo 1’de görüleceği üzere ithalattaki paralel artış olmuştur.
TABLO 1 - YILLARA GÖRE DIŞ TİCARET
|
Yıllar
|
İhracat
|
İthalat
|
Dış Ticaret Dengesi
|
Değer
|
Değişim
|
Değer
|
Değişim
|
Değer
|
'000 $
|
%
|
'000 $
|
%
|
'000 $
|
2002
|
36 059 089
|
15,1
|
51 553 797
|
24,5
|
(-) 15 494 708
|
2003
|
47 252 836
|
31,0
|
69 339 692
|
34,5
|
(-) 22 086 856
|
2004
|
63 167 153
|
33,7
|
97 539 766
|
40,7
|
(-) 34 372 613
|
2005
|
73 476 408
|
16,3
|
116 774 151
|
19,7
|
(-) 43 297 743
|
2006
|
85 534 676
|
16,4
|
139 576 174
|
19,5
|
(-) 54 041 498
|
2007
|
107 271 750
|
25,4
|
170 062 715
|
21,8
|
(-) 62 790 965
|
2008
|
132 027 196
|
23,1
|
201 963 574
|
18,8
|
(-) 69 936 378
|
2009
|
102 142 613
|
-22,6
|
140 928 421
|
- 30,2
|
(-) 38 785 809
|
2010
|
113 883 219
|
11,5
|
185 544 332
|
31,7
|
(-) 71 661 113
|
2011
|
134 906 869
|
18,5
|
240 841 676
|
29,8
|
(-) 105 934 807
|
2012*
|
152 560 775
|
13,1
|
236 536 949
|
- 1,8
|
(-) 83 976 174
|
2012 Yılı verileri geçicidir. Kaynak : TÜİK
|
Aslında üretici ülkeye bıraktığı düşük katma değer nedeni ile ihracatın ölümcül bir sarmal olmasına Dünya’daki en uygun örnek, Muz Cumhuriyetleri olarak adlandırdığımız Güney Amerika ülkelerindeki muz üretimi ve ticaretinin konumudur. Bu ülkelerde aslında ihracat adı altında tam bir sömürü düzeninin kurulmasıdır. Bir çelişki de olsa Dünya’daki bu sömürü düzeninin varlığı, ülkemizdeki yerli muz üretimi ve ticaretinin gelişimini olumlu yönde etkilemiştir. Muz Cumhuriyetleri kadar olmasa da, ülkemizde ihracata yönelik faaliyet yürüten kesme çiçek sektörünün, Akdeniz havzasında en ucuz karanfil üreticisi ülke durumuna indirgenmesi gibi yakın bir örneği verebiliriz. Katma değeri düşük ihracat nedeniyle kesme çiçek üreticisi ve ihracatçıları, özellikle son 10 yılda dikkate değer hiçbir ilerleme kaydedememiştir. Sektör ölümcül bir sarmal içerisinde gün saymaktadır. Her şeye rağmen kesme çiçek sektör temsilcilerinin gösterdikleri inanılmaz çaba ile Türkiye’ye kazandırdıkları botanik EXPO 2016 Antalya, başta turizm olmak üzere diğer sektörlere farklı bir kazanç kapısı sağlayacak olması tek tesellimizdir. Kesme çiçek sektörü şehit olurken bayrağı dik olarak tutmuş ve arkasından gelen diğer sektörlere (turizm, inşaat, finans) teslim etmiştir. Bu sektörün son 25 yılı incelendiğinde tarım sektörünün ihracat alt yapısına yönelik çok ciddi deneyimler elde edildiği görülecektir. Hayati nitelikteki tüm bu bilgiler Antalya İhracatçı Birliklerinin raflarında halen durmaktadır. Bu sektörün 1990 sonrası ihracatta KOBİ’lerden faydalanmak için oluşturulan Sektörel Dış Ticaret Şirketi (SDŞ) modelinde çalışan 2 sektörel şirkete sahip olduğu notu sanırsam gerideki bilgilerin önemini ifade edebilir. Bedeli ağır olarak ödenmiş bu bilgilerin kimler tarafından değerlendirilebileceğini merak ediyorum.
Türkiye’nin sorunu, ne olursa olsun ihracat değil, yüksek katma değerli üretim ve ürettiği değerleri avantajla takas edebilmesidir..
Mal ve hizmet ithal ederek Türkiye’ye (değer) kazandırabilecek potansiyeldeki ülkelerin çoğu, domates, biber, üzüm ya da narenciye üretemedikleri için Türkiye’den ithalat yapmıyorlar. Türkiye, o mal / hizmetlerin o ülkelerdeki “değer”lerden – daha ucuz işçilik, daha az çevre duyarlılığı, sübvansiyonlar benzeri görünmez girdilerle kazandığı rekabet gücü nedeniyle –daha düşük (değer)– yani döviz geliri karşılığında – ihraç ediyor da onun için. Burada özellikle “fiyat” kavramı yerine (değer) kavramı kullanılmasının nedeni, “fiyat”ın aslında emek, malzeme, donanım, know-how, yönetim, pazarlama öğelerinden oluşan değer’in bozulmuş bir gölgesi olması nedeniyledir.
Böylece, Türkiye’den dışarı bir “değer” transferi oluyor. Halbuki bizim “değer” açığımız olduğu için transferin ters yönde olmasına ihtiyacımız var. Bir bakıma ihracat yapıp (değer) kazanmak amaçlanırken, ürünle birlikte “değer” de ihraç etmiş oluyoruz
TABLO 2- TARIM ÜRÜNLERİ İHRACATI ( Milyon Dolar )
|
|
Yıllar
|
TÜRKİYE Genel İhracatı
|
TARIM ÜRÜNLERİ İHRACATI ('000 $)
|
|
Gıda Maddeleri
|
Toplam ihracat içindeki oranı (%)
|
Tarımsal Hammadde
|
Toplam ihracat içindeki oranı (%)
|
Tarım Ürünleri Toplamı
|
Toplam ihracat içindeki oranı (%)
|
|
|
1996
|
23.224
|
4.556
|
19,6
|
392
|
1,7
|
4.948
|
21,3
|
|
1997
|
26.261
|
5.133
|
19,5
|
337
|
1,3
|
5.470
|
20,8
|
|
1998
|
26.974
|
4.688
|
17,4
|
365
|
1,4
|
5.053
|
18,7
|
|
1999
|
26.587
|
4.084
|
15,4
|
358
|
1,3
|
4.442
|
16,7
|
|
2000
|
27.775
|
3.543
|
12,8
|
313
|
1,1
|
3.856
|
13,9
|
|
2001
|
31.334
|
3.997
|
12,8
|
352
|
1,1
|
4.349
|
13,9
|
|
2002
|
36.059
|
3.668
|
10,2
|
384
|
1,1
|
4.052
|
11,2
|
|
2003
|
47.253
|
4.735
|
10,0
|
522
|
1,1
|
5.257
|
11,2
|
|
2004
|
63.167
|
5.891
|
9,3
|
610
|
1,0
|
6.501
|
10,3
|
|
2005
|
73.476
|
7.714
|
10,5
|
595
|
0,8
|
8.309
|
11,3
|
|
2006
|
85.535
|
7.932
|
9,3
|
702
|
0,8
|
8.634
|
10,1
|
|
2007
|
107.272
|
9.007
|
8,4
|
762
|
0,7
|
9.769
|
9,1
|
|
2008
|
132.027
|
10.705
|
8,1
|
769
|
0,6
|
11.474
|
8,7
|
|
2009
|
102.143
|
10.582
|
10,4
|
608
|
0,6
|
11.190
|
11,0
|
|
2010
|
113.390
|
11.881
|
10,4
|
796
|
0,7
|
12.677
|
11,1
|
|
2011
|
134.954
|
14.214
|
10,5
|
1.072
|
0,8
|
15.286
|
11,3
|
|
Kaynak : Uluslar arası Standart Ticaret Sınıflandırması (SITC, Rev 3) göre TÜİK verilerinden derlenmiştir.
Türkiye iki tür ülkeye ihracat yapabiliyor:
(1) İhtiyacı olan “değer”leri üretemeyen ülkelere –ki bu, o ülkeler için ithalat bir zorunluluktur- Türkiye bu ülkelere ihracat yaparken az da olsa aslında “değer” ithal etmiş oluyor.
(2) İhtiyacı olan “değer”leri üretebilen, ama o mal ve hizmetin üretim maliyetleri ile -yani söz konusu üretim için harcayacağı kaynaklar ile- üretebileceği alternatif değerler daha yüksek olduğu için, değer takas kabiliyeti daha düşük ülkelerden –daha düşük değerler karşılığında- ithal edip, böylece hem mal ve hizmet hem de “değer” ithalini becerebilen ülkeler.
Zengin ve gelişmiş ülkelere Türkiye’nin ihracatı, ihraç edilen “değer”ler onların maliyetlerinden (değer) düşükse gerçekleşebiliyor.
Bu nedenle de, nominal değeri yüksek olan TL, Türkiye’nin net değer kaybı anlamına geliyor.
Görülüyor ki, ikinci sırada sayılan ülkelerle bir “değer” transferi savaşı yaşanıyor. Bu savaşı tablo 3’teki tarım ihracatımız içinde yer alan gıda ihracatına karşılık yapılan ithalatta net olarak görebiliyoruz.
TABLO 3 - TÜRKİYE'NİN GIDA MADDELERİ
DIŞ TİCARETİ (Milyon Dolar)
|
Yıllar
|
Gıda Maddeleri İhracatı
|
Gıda Maddeleri İthalatı
|
Dış Ticaret Dengesi
|
1997
|
5.133
|
2.649
|
2.484
|
1998
|
4.688
|
2.311
|
2.377
|
1999
|
4.084
|
2.038
|
2.046
|
2000
|
3.543
|
2.133
|
1.410
|
2001
|
3.997
|
1.487
|
2.510
|
2002
|
3.668
|
1.912
|
1.756
|
2003
|
4.735
|
2.791
|
1.944
|
2004
|
5.891
|
3.090
|
2.801
|
2005
|
7.714
|
3.284
|
4.430
|
2006
|
7.932
|
3.486
|
4.446
|
2007
|
9.007
|
5.167
|
3.840
|
2008
|
10.705
|
8.503
|
2.202
|
2009
|
10.582
|
6.108
|
4.474
|
2010
|
11.869
|
7.413
|
4.456
|
2011
|
14.207
|
10.653
|
3.554
|
2012
|
15.037
|
10.419
|
4.618
|
Bu tabloya bakarak konuştuğumuzda 2012 verilerine göre toplam istihdam içinde yüzde 24.8 lik payı ile 6.121.000 kişinin tarım sektöründe ürettiği net ihracat rakamı gıda dış ticaretinden gelen 4.618.000.000 dolara ek olarak tarımsal hammadde (yaş meyve sebze v.b.) 1.072.000.000 dolar ile birlikte toplam 5.690.000.000 dolardır. Bu durumda tarımda kişi başına 929 dolarlık bir ihracat yaratma kapasitemiz olduğunu görmekteyiz. Bu rakam Cumhuriyet Tarihimiz boyunca ulaşabildiğimiz en yüksek noktadır. Tarım Bakanlığımızın gerek sulama alt yapılarına verdiği destekler gerekse diğer destek türleri vasıtasıyla aktardığı kaynaklar ile oluşturulan mevcut tarımsal alt yapı, aslında tarımsal ihracatta gelinen noktayı tam olarak yansıtmıyor. Başka bir deyişle mevcut kapasitesinin altında rakamlara ancak ulaşılmaktadır.
Türkiye’de herkesin, ürettiği ürünün maliyetini (-değer) azaltıp, ihracattaki hedef ülke maliyetlerinin altında kalarak satış fiyatını (+değer) artırmayı ve Türkiye’ye bir (değer) katma arzusunda olduğunu biliyoruz.
Bunun için de, üretimin her türlü girdisinin maliyetini (-değer) artıran sorunları çözerek katma değer’i artıracak önlemleri almamız gerekmektedir. Yani Katma Değer = Sorunlarını Çözebilme Kabiliyeti’ni tüm tarım kesimine yayabilmemiz gerekmektedir.
Bu açılardan bakıldığında artan üretim maliyetleri, mevcut kur politikası nedeniyle TL’nin nominal değerinin yüksek olması ve her geçen yıl azalan FOB satış fiyatları nedeniyle özellikle yaş sebze meyve ve diğer hammadde niteliğinde ürünlerin ihracatında katma değer yaratamadığımızı görüyoruz. Artan ihracat miktarlarını, ihracatın kümelendiği ve satış fiyat eğrisinin oldukça düşük seyrettiği az sayıdaki ülkelerde (Rusya, Bulgaristan v.b.) görüyoruz. Doğal olarak bu da karsızlığa ve ihracatçı firmaların finansal dar boğaza girmelerine neden oluyor. Son dönemde hayal edilemeyecek sayıdaki yaş sebze meyve ihracatçısı firmanın mal alımlarını durdurmalarına, büyük ölçüde azaltmalarına hatta bazısının direk sistemden çıktığına tanık oluyoruz. Bu ölümcül sarmala sadece ihracata yönelik firmalarımızda değil aynı şekilde büyük süpermarket gruplarına tedarik sağlayan önemli firmalarımızda da görüyoruz. Halbuki Türkiye, Doğu ve Batı’nın ikiye ayrıldığı noktada bir köprü işlevi görmekte, iki farklı dünyayı birleştirebilecek önemli bir coğrafi avantaja sahiptir. Konumu itibarıyla Türkiye’den bir taraftan gelişmiş Batılı ekonomilere ulaşılabilirken, diğer taraftan ise Ortadoğu ve eski Sovyet coğrafyasına erişilebilmekte, bu coğrafi avantaj, Türkiye’nin konumunu merkezileştirmekte ve dış ticarette Pazar çeşitlendirmesine imkan verebilmektedir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası özellikle tarım sektörünü artık derinden etkileyebilmektedir. Bunun temel nedeni artık bitkisel üretimde tükettiğinden çok üreten bir ülke olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2011 yılı “Bitkisel Ürün Denge Tabloları” incelendiğinde; meyveler, sert kabuklular ve içecek bitkileri ürün grubunda yeterlilik derecesi en yüksek olan ürün kayısı olduğunu görüyoruz. Buna paralel 2010/11 piyasa döneminde sert kabuklu meyvelerde en yüksek yeterlilik derecesi %621,9 oranı ile fındık olmuştur. Sert kabuklular grubunda yer alan ve kendine yeterli olan diğer ürünler ise %138,7 oranı ile antep fıstığı ve %106 oranı ile kestanedir.
Turunçgiller grubunda yer alan meyvelerin tamamında kendine yeterliliğin olduğu görülmektedir. Turunçgiller üretiminde en düşük paya sahip greyfurtun yeterlilik derecesi %404,6 olurken; limon, mandalina ve portakalın yeterlilik dereceleri sırasıyla %295,6, %209,2 ve %120 olarak tahmin edilmiştir.
Diğer meyveler grubunda yer alan, kendine yeterliliğin oldukça yüksek olduğu ürünlerden, kayısının yeterlilik derecesi %1873,9, incirin %1279,6, narın %148,9, üzümün %135,2 ve elmanın %124 olarak tahmin edilmiştir. Toplam arzın %52,9’unu ithalatın oluşturduğu muz için yeterlilik derecesi %47,1 olarak gerçekleşmiştir.
Toplam çay arzının büyük bir kısmı kendi üretimimizden karşılanmakta olup, yeterlilik derecesi %97,3 dür.
TABLO 4- SEÇİLMİŞ ÜRÜN YETERLİLİK DERECELERİ (%)

Kaynak : TÜİK, 2013
İlk adımlar neler olabilir?
Hedefe giden yolun birinci adımı, insan nitelik dokumuzu geliştirmektir.
Paralel bir adım ise, Katma Değer üretiminden tüm üreticilerimizin ve tarımdaki tüm paydaşların sorumlu olmasıdır. Bir başka deyişle Katma Değer üretimi belirli bir grubun değil, tüm kesimlerin –kendilerinin ve gelecek nesillerinin- varlıklarını sürdürebilmeleri için zorunlu işlevleridir. Bu iki adımı sarmalayan ise bu konudaki vizyon olacaktır.
Son Söz: Yanıtlar Doğru Sorulardadır.
Mehmet Irmak
İş Geliştirme ve İhracat Uzmanı
545 545 2045
phecmol@gmail.com